AYLAK ADAM ( Yusuf Atılgan )



''- Adınız Güler, değil mi? - Ben daha sizinkini bilmiyorum. -Öğreneceksiniz. Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olmuyor. (sustu, bir sigara yaktı.) Bakın şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: sigara içtiğimi. İşte bir başkası: bütün bu sizler, izler, uzlardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda sen diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin (iz)? - galiba sizi anlıyorum. -yanılıyorsun. Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda 'sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilirmiş! Sen sevilir, değil mi?''



Kalabalığın arasında kendi nefesini duymaya çalışan, sorgulayan, sürekli arayış içinde olan onca insandan biri. 'Benim yazarlığımdan daha önemlisi günlük yaşamımdır.' der ve herkesin bir tutamağı olması gerektiğini söyler Aylak Adam. İsmini soranlara C. der. Annesini bir yaşında kaybetmiştir. Teyzesi Zehra tarafından büyütülen aylak adam, hayatına giren bu kadının etkilerini hayatı boyunca da devam ettirir. Kim bilir, Oedipus kompleksinin etkisi onu aylaklaştırmıştır belki. Onun geçmişinde yaşadığı şeyler, onun gelecek yaşantısını da etkiler.Kadın bacağı, babası ve teyzesi Zehra figürleri olarak bilinçaltının gizlediği şeyler hayatı boyunca bir şekilde onun karşısına çıkacaktır. Annesi yerine koyduğu Zehra'nın yani teyzesinin sevgisini hep başka kadınlarda da aramaktan ''huzuru yaşadığı gün-de bulamayan insana kurtuluş olmadığını'' düşünür. “ -İş yapmam ben; Aylakım... Çalınmış para yerim ben.” der. Bu babasından göremediği sevginin, şefkatin karşılığı olan paradır. Babasından hayatının her döneminde öcünü almaya çalışır. Babasında gördüğü her şeye karşı çıkmaya başlayan C. bu sebeple toplumdaki kurallara da aykırı bir kişilik oluşturur. Toplum içindeki bu aykırılık onu yalnızlığa itmiş ve arayış içine sürüklemiştir. O gördüğü gündelik ilişkilere, cinsellik üzerine kurulu aşklara, dedikoducu insanlara, sıradanlıklara başkaldırır.

C. aradığı sevgiliyi bir meyhanede otururken açıklar: ''Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın.'' Babasına karşı duyduğu kin ve nefret yüzünden çok geç görür, babasına aslında ne kadar benzediğini. Onu kendine rakip görürken aslında onunla özdeşleştiğini. Hatta bu sebepten vazgeçer sevdiği kadından. Onunla buluşmaya giderken düşünür. 'Tüm bu tıraşlar, bu yıkanmalar, bu saç yatırma uğraşları salt bugün onunla konuşacağı için miydi?' Başkalarında iğrenirdi halbuki. Babasında da. Hayatına giren tüm insanlarla bir türlü uyuşamayan bir adamın mutluluk arayışını anlatır. Geçmişinin bilinçaltına ittiği anılarının etkisinden sıyrılıp hayata tutunmaya çalışır. Okuyan insanda bir sorgulama süreci başlatır. İnsanın çevresiyle kurduğu tüm bağlarda kendini arar. ''Hemen her gece babam eve girer girmez beni, teyzemle oynadığımız oyunlardan, masalların mutluluğundan ayırırdı. ‘-Çocuğu yatır!” derdi. Büyük sevinçlerden büyük kederlere birden geçişi öğreniyordum. Çünkü onun kucağındayken babamın varlığını unutmuş olurdum. Yatakta, beni ondan ayırmasındaki haksızlığı düşünürdüm.”
Çocukluğundan beri babasına nefretle büyümüş bir adamın tüm bu tanık olduğu sevgisizliğini, paranın önemsizliğini, sevginin tenle ilişkisini, toplumun uyumsuzluğunu eleştirisini anlatır. İçindeki boşlukla aylaklaşan, sevginin bile onu yalnızlıktan kurtaramadığı tek insan C. midir? Bu yalnızlık insanı yer bitirirken aynı zamanda onun varoluşunu anlamlandıracak cümleler kurar. ''Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım.'' diyen ve yalnızlaşan onca insandan biri sadece C.

Bunun kötümserlik olduğunu düşündüğüm anda kitaptan bir cevap daha buldum kendime. '' -Neden bu kadar kötümsersin? -Sen neden değilsin? Çevrene bakmıyor musun? En mutlu görünenlerine bile? Bütün bunlar üç oda, bir mutfak, iki çocuk düşü ile başlıyor. Sonra? Haydi, bayanlar, baylar! Bu fırsatı kaçırmayın. Siz de girin, siz de görün.
Üç perdelik dram.
Birinci kısım: Dağlar dümdüz.
İkinci kısım: Ne çok tepe!
Üçüncü kısım: Ova batak.
Bugünlük bu kadar baylar. İyi geceler. Yarın gene bekleriz. ''

Çevreme baktım, en mutlu görünenden her şeyini kaybetmişine kadar herkes ordaydı. Tanımak zor olmadı çünkü kaybedenler birbirlerini hep tanırdı. Fırsatı hiç kaçırmadım. Haydi, bayanlar baylar!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yağmur metaforu

KÖRYARGI

gece düşleri