Kayıtlar

yağmur metaforu

Vaktini bekleyen nehir akarken aynı suda kaç kere yıkandığını bilmeyen kederim, inadına yağmuru beklerdi  ve tüm o kaçışmalara inat ben yine tek kişilik kalabalıklara inanırdım. Yüzümüze düşen damlalar maskemizi eritmeye yetmese de vicdanımıza dökülüyordu tek tek. Severdim yağmurun ıslatmasını eğer yetişecek bir yerim olmasaydı, hedonistliğime dem vururdu gücümü sınaması. Büyük haz! Zamanla farkettim ki eksik kalıyor artık damlalar, inancımı eksiltiyor. İpin ucunu bir yerden söken ipe sapa gelmeyenler günah kavramımı bozuyor. Tanrıları unuttum önce, inandığınız bütünlüğüne dair tezatlığınızdan sonra sesleri çürüttüm, yakarışı olmak istediğiniz menfaatlerinizden. Mesela; bu yıl tanıştığım bütün fahişeler annem olmak istedi bense bütün adamları öldürdüm sırf babama benziyor diye.Bu yıl tanıştığım bütün adamlar ise tenimde üçüncü dereceden deprem yanığı babam gibi, bense bütün kadınları doğurdum sırf anneme benzesin diye. Gücümün sınırına erişemiyorum artık. Boynuma ip gibi dolanıy

gece düşleri

Resim
Muhteşem yalnızlıkların toz bulutlarında sayıkladığınız oldu mu, yıldızları gezegenleri başucu lambası yaparak? Yastıkların, yorganların altına vicdanınızı sıkıştırıp kibrinizi salabiliyor musunuz havalara? Peki dişlerinizin arasında unutulan umutlu sözleri hafif dil darbeleriyle yuvarlıyor musunuz boğazınızdan içeri? Ayağım kayıveriyor aşağıya. O muhteşem gökyüzünün ekseninde saçak saçak parlayan yıldızlara bakıyorsunuz .  İçinizden bir şarkıyı mırıldanıyorsunuz. Bir anda gözlerinizin arasına sigara külleri düşüyor. Önce şiddetli bir yolculuğa çıkıyor gözlerinizden sonra gittikçe düşen hızıyla sağa sola kıvrılıyor dumanıyla.  Bazen kurguladığımız hayaller sanki sönmemiş izmaritler gibi burkuluyor. Tıpkı düşlerimiz gibi kirli kaldırım taşlarında ufalıyoruz onları. Az daha kalsak burada ıslak göz kapaklarımızı o mavi gökyüzünün altında açacağız. Sabah mı oluyor yoksa aydınlığa mı erişiyor düşlerimiz. Onlarla birlikte tüm Samanyolu söndürüyor sigarasını. Oysa siz dudak ucunda parlayan

Anlamsızız

Resim
Varoluş çabalarının birer kurbanı olan her birey, tutunabilmek adına kaybolduğu boşluğu nasıl da dolduruyor değil mi ?  Tek tipleşiyoruz... Kalıplarımız var, inançlarımız, kendimizi ait hissettiğimiz o yargılar ve kitleler toplumu. Bir yerden anlam arayışına girdikçe anlamsızlaşıyoruz. Ben çok güzelimciler, en iyi ben bilirimciler, kendini sürekli aklayanlar, aklamak zorunda olanlar, aklanamayanlar... Kara evrenin ahenk taşı 'ben' değilim. Kişisel gelişimle gelişemeyen kişi değersiz, o abartılı övgülerle idealleşen kişi değerli değil mi ? Aman size bi'şey olmasın!a  O popüler tüm mekanlarda aranılan gözdelerini kalıba sokup, eleştirip kendini muhalif hissedenlerimiz de o kalıbın diğer yüzü olduğunu nasıl da göremiyor. Göremiyoruz, tıkanıyoruz. Tıkandıkça azalıyor azaldıkça çoğalıyoruz. Çoğunluğa erişmek için yalnızlaşıyoruz. Farklılaşmak da bir anlam ne de olsa. Evet şu koca evrende 'yalnızız'. Tüm o aile bağlarından kopup gelmiş, biricikleşmiş lider ruhumuz, göz

Dönüş

Resim
Tam 5 yıl oldu kürkçü dükkanını yakalı, tilki yeniden dönmesin diye alıp başımı terk ettim bir şehri. Başarabildim mi ? -Kısmen karış karış her sokağını gezdiğim vadilerindeki dağa taşa bakıp hayali manzaramda sular döküp denize çevirdiğim sevgiliye bakarmış gibi uzandığım şehir. sana sadece ara ara kavuşmak güzel bilirim. Çocukluğundan beri aynı evde yaşayıp ayrılanlar bilirler ki tekrar döndüklerinde o eve çok şey değişir. Başta SEN değişirsin. Sana karşı bakışlar değişir. Sanki yıllardır o mahallenin yanak sıkılan çocuğu değilmişsin gibi artık kimse sana 'Aman ne kadar da büyümüş' demez. Bahçesine topunu kaçırdığın amca çoktan ölmüş, koşa koşa ekmek almaya gittiğin bakkalın yerini o koca sistemin parçası bir süpermarket almıştır. Ev bile değişir mobilyası, boyası, sıvası, badanası... Uzandığında yataktan izlediğin tavanı dahi tanıyamaz olursun sanki gecelerce her noktasını ezberlememişsin gibi. Odanda ağladığın köşe kurak çöl misali. Bir damla yaş akmamış gibi

Hiçbir şehirde barınamayacağınızı düşündünüz mü hiç?

Resim
Mesafeleri sevmeyi öğreneli epey zaman olmuştu. Sen ne olursan kim olursan ol illa ki uzaklarda bir özlediğin ya da özleyenin olacaktı. Ve eğer sen mesafeleri sevmezsen mesafeler seni en derininden yaralar, olmadık yerlerinden kanatırdı. Uzaklaşmak gerektiğini anladığında mesafeleri göze almak her yiğidin harcı olabilir mi ? Böylesi bir zamanda uzaklaşmanın şart olduğunu anlamakta hiç zorlanmadım. Yaşadığım hayat istediğim hayat değildi. Ve biliyordum istediğim hayatı burada yaşayamazdım. Burada insanlar tek renkti ve yeşil kokmazdı. Sanki burada deniz yoktu burada insanlar suya dokunamaz, ışığa bakamazdı. Burası karanlıktı, siyahtı. Tüm renkleri görebilmek adına gittiğim her yerden bir gökkuşağı aldım. Ama sonra elleri boyalı çocuklar gördüm aç çocuklar ve dahası öldürülen ve ölümü sessiz çocuklar gördüm. Ölümden beter edilen çocuklara yaptıkları şeyleri meşrulaştıran demirhindi adamlar… Umut dedim hiç de fakirin ekmeği değil. Umut artık kimsenin deği

KÖRYARGI

Resim
Merhaba sayın okuyan, seninle ufak bir oyun oynayacağız.   Etrafına iyice bak. Bir kişi seç. Onu baştan aşağı süz. Giyim tarzını, vücut hatlarını, yüz şeklini, saç rengini, tarzını, etrafa nasıl bakındığını,kulaklıkla müzik dinliyorsa yüzünün aldığı şekli, etrafındaki kişileri, masanın üzerine bıraktığı cüzdanını cep telefonunu,taşıdığı çantayı, yaptığı makyajı ve ya sakal şeklini kısacası gözünle görebildiğin her şeyi... Gördüklerin üzerine, onunla ilgili hemen bir sonuca var. Güzel ya da yakışıklı, çirkin, bakımlı, bakımsız, zengin, fakir, üzgün, mutlu, sakin, sinirli, havalı, mütevazi, popüler, asosyal aklına her ne geliyorsa... Varabildiysen seninle artık bir hukukumuz var demektir. Şimdi benimle tanışma vaktin geldi. Ben senin ön yargınım. Dur dur... Tanışma faslını geçelim de şimdi bu kadar farklı şeyler düşündüğün kişi ya hayatının aşkıysa? Ya gelecekteki en iyi arkadaşınsa? Ya da sana çok bir yardımı dokunacak bir kişiyse? Ya da karşına çıkacak en büyük düşmanınsa? Neyse

AYLAK ADAM ( Yusuf Atılgan )

Resim
''- Adınız Güler, değil mi? - Ben daha sizinkini bilmiyorum. -Öğreneceksiniz. Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olmuyor. (sustu, bir sigara yaktı.) Bakın şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: sigara içtiğimi. İşte bir başkası: bütün bu sizler, izler, uzlardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda sen diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin (iz)? - galiba sizi anlıyorum. -yanılıyorsun. Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda 'sizi seviyorum'u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilirmiş! Sen sevilir, değil mi?'' Kalabalığın arasında kendi nefesini duymaya çalışan, sorgulayan, sürekli arayış içinde olan onca insandan biri. 'Benim yazarlığımdan daha önemlisi günlük yaşamımdır.' der ve herkesin bir tutamağı olması gerektiğini söyler Aylak Adam. İsmini soranlara C. der. Annesini bir yaşında kaybetmiştir. Teyzesi Ze